Haksız Rekabet’in önlenmesinde sivil toplum kuruluşlarının önemi
Tüm ülkelerde büyümenin sağlanması, refahın artması için ekonominin tam rekabet koşulları altında faaliyet göstermesi gerekir. Tam rekabet koşulları ekonomide faaliyet gösteren her kesin(müteşebbisler, çalışanlar, sermaye sahipleri ) ekonomik faktörlere hiçbir kısıntı olmaksızın ve en adil fiyat düzeyinden ulaşması ve ürettiklerini hiçbir kısıtlama olmaksızın en adil fiyat düzeyinden pazara sunabilmesi olarak özetlenebilir.
Tüm ülkeler bu amacı kendi anayasalarında ve diğer yasal düzenlemeleriyle teminat altına almışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti de Anayasasının 167. maddesindeki ‘‘Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; Hükmü ile tam rekabetin tesisi ve korunmasını hüküm altına almıştır.
Bu kural 25.02.1995 tarih ve 22213 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Dünya Ticaret Örgütünün Kuruluş Anlaşmasının giriş kısmında da teyit edilmiştir. Dünya üzerinde pek çok ülkenin imza koyduğu bu anlaşmayla tam rekabet koşullarının dünya ticaret ve refahını arttıracağı ortaya konarak, uluslararası ticarette haksız rekabet yasaklanmıştır.
Ayrıca Birleşmiş Milletlerin bir kuruluşu olan UNTACT da dünyadaki adil uluslararası ticaretin kurallarını tayin ve tespit için kurulmuştur. Bu kuruluşun hazırladığı INCOTERM ‘ler haksız rekabetin önlenmesinde kullanılan en önemli kurallar manzumesidir.
Tam rekabetin en önemli düşmanı ise haksız rekabettir. Haksız rekabet iç ticarette olabileceği gibi dış ticarette de ortaya çıkabilmektedir. İç ticarette ortaya çıkan haksız rekabetin önlenmesi için gerekli yasal düzenlemeler her ülkenin kendi yasal mevzuatında vardır. Önlenmesi daha kolaydır. Oysa dış ticaretteki haksız rekabet çok daha geniş, uzun süreli ve yıkıcı olabilmektedir. Son yıllarda uluslar arası ticaretin önündeki engellerin kaldırılması küresel ticaretin büyümesine imkan sağlamakla birlikte, büyük haksız rekabetlerin doğmasına da yol açmıştır. Haksız rekabet, uluslararası ticaretten daha fazla pay almak isteyen devletlerin bu alana doğrudan müdahale etmeleri /taraf olmaları nedeniyle daha da genişlemiş, etkileri daha yıkıcı olmaya başlamıştır. Bir ülkenin iç maliyet avantajından yararlanarak daha ucuza ürettiği malı uluslararası piyasalara daha ucuz satması ile İthalatçı ülkeye zarar vererek iç pazar yapısını bozmak, sanayisini çökerterek ele geçirmek amacıyla bilinçli ve sürekli politikalarla haksız rekabet yaratmak birbirinden çok farklı hususlardır.
Bu tehdidin son yıllarda giderek artması üzerine aralarında Birleşmiş Milletler ve Dünya Ticaret Örgütünün de bulunduğu pek çok uluslararası kuruluş haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine dair kuralları yeniden belirlemiştir. İlk kez 1947 yılında GATTanlaşmasının 6. Maddesiyle haksız rekabetin türleri ve haksız rekabetin tespiti halinde alınabilecek önlemler uluslararası anlaşmalarla belirlenmişti.
Yaşanan olaylar haksız rekabetin önlenmesi için uluslararası kurum ve kuruluşların çabalarının yetersiz kaldığını, haksız rekabet fiillerinin giderek arttığı, bazı ülkelerin rakip olarak gördükleri ülkelerin endüstrilerini çökertmek ve iç pazarlarını ele geçirmek için doğrudan ya da dolaylı olarak daha fazla haksız rekabet uygulamalarını desteklediklerini, haksız rekabetin önlenmesi adına uluslararası çalışmaları destekleyen devletlerin diğer yandan doğrudan veya dolaylı olarak bizzat haksız rekabeti desteklediklerini ortaya koymuştur. Son yıllarda devletler, desteklediği haksız rekabet fiilleri vasıtasıyla adeta düşük yoğunluklu ticari savaş hali yaratabilmiştir. Bu yeni durum 1947 yılından beri yürürlükte olan haksız rekabetin önlenmesine dair düzenlemeleri yetersiz kılmıştır. Bu nedenle geçmiş yıllarda uluslar arası ticarette haksız rekabetin önlenmesi için kotalar, gözetim önlemleri, anti damping davaları gibi mekanizmalar kullanılırken, son yıllarda devletlerinde taraf olması nedeniyle artan ve ağırlaşan haksız rekabetin önlenmesi için, ambargolar ve devletlerin cezalandırıldığı anti sübvansiyon önlemleri gibi daha ağır mekanizmalar da kullanılmaya başlanmıştır. Buna rağmen uluslararası ticarette haksız rekabetin önlenmesinde başarı çok yetersiz kalmıştır.
Bu durumda milli sanayilerini haksız rekabetten koruma tamamen devletlerin en önemli görevi haline gelmiştir. Hiçbir devletin sanayi olmaksızın varlığının uzun süre sürdürmesinin mümkün olamayacağı gerçeğini göz önünde tutarsak, devletlerin milli sınırlarının koruması kadar milli sanayilerini de korumasının önemi daha kolay anlaşılır.
Ülkelerin milli sanayilerini, iç pazarlarını ve refahlarını korumak amacıyla haksız rekabeti önleyebilmek için sadece yasal düzenlemeler yapması yeterli değildir. Yapılan yasal düzenlemelerin çerçevesinde kolay, kısa sürede etkin şekilde yürürlüğe girebilecek önlemlerin uygulanabilmesi için etkin bir kamu –özel sektör iş birliğine de ihtiyaç vardır. Bu alandaki en önemli görevlerden birisi de Sivil Toplum Kuruluşlarına düşmektedir.
Uluslararası Rekabet ve Teknoloji Birliği (URTEB) başta kamuoyunu bilinçlendirmek, resmi kurum ve kuruluşlar ile iş birliği yaparak konunun sürekli gündemde kalmasını sağlamak, üyelerinin ve Türk sanayisinin haksız rekabet ten zarar görmemesi için etkin çalışmalar yürütmek gibi önemli görevleri olan etkin bir sivil toplum kuruluşudur. Kuruluşundan bu güne, yürüttüğü çalışmalar ile kamuoyunda haksız rekabet ve haksız rekabete karşı koyma bilincinin oluşmasında büyük katkısı olmuştur.
Bu gün yayın hayatına başlayan elektronik gazete ile URTEB’in Bursa ve Türkiye deki bu amaca yönelik etkinliğinin daha da genişleyeceğinden eminim.
Bu gazetenin kamuoyunun haksız rekabete karşı bilinçlendirilmesinde çok önemli işlevi olacaktır.
Yayın hayatınızda başarılar dilerim.