Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Bursa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun II. yıl dönümünde Bursalılara hitap ederken
Efendiler!
Bursa’nın kurtuluşuna rastlayan bugünlerde, burada, aranızda bulunarak sevinçlerinize katıldığımdan çok mutluyum ve huzurluyum. Memleket adına yapılan konuşmadaki, esirgenme yeri duyulan gerçek duygulara, sevgiye, güvene bütün kalbimle teşekkür ederim. Fakat izninizle hemen açıklamalıyım ki, gösterilen bütün övgüler benim kişiliğimden çok beni de başında bulundurduğunuz kahraman Türk ordularının yüksek komuta ve subay meclislerine ve özverili askerlerine, en sonunda bütün bu kahramanların anası, babası, velinimeti olan büyük Türk milletine aittir. Ben de bu şanlı orduların bir ferdi, büyük Türk milletinin bir evlâdı olmakla ve onun hizmetine varlığımı vermekle şerefli ve mutluyum.
Aziz hemşehrilerim!
Söz söyleyen arkadaşımız yedi yüzyıldan beri bu yeşil yurda düşman ayağı basmadığını söylerken, yirmi yirmibeş asırlık Bursa’nın hepimizce bilinen, bütün tarihi beynimde canlandı. Bu uzun hayatlı güzel şehrin ve şehirlilerin çok zararlar görmüş, çok kara günler geçirmiş olduklarını hatırladım. Bitinya krallarının Hüsrevlere, İskenderlere boyun eğmekle tahtlarında oturabildikleri devirlerden, Bursa’nın Roma ve Bizans ili halinde yönetildiği zamanlardan konuşacak değilim. Fakat Bursa’nın taşı, toprağı ve baştan sona kadar bütün halkı Türk olduktan sonra geçirdiği acıları hatırlatmak isterim. Atalarımız Türkler buraya sahip olup yerleştikten sonra kaç Türk hükümdarı, kaç Osmanlı şehzadesi taç ve taht, saltanat kavgasıyla Bursa’ya saldırmışlar, yakmışlar, yıkmışlar, halkını soymuşlardır. Zavallı Bursa ve Bursalılar bu saltanat düşkünlerinin eğlencesi olarak ne acı günler geçirmiştir.
Efendiler! Bir memleketin, bir memleket halkının düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat, kendi ırkından büyük tanıdığı ve başlarında taşıdığı insanlardan hayırsızlık, kötülük görmesi ondan daha acıdır. Bu kalp ve vicdanlar için beklenmez bir yaradır.
Kardeşler, Bursa’nın kurtuluş gününde, kurtulduğu felâketin gerçek sorumlularını da hatırlamak onları sonsuza dek lânetlemek gerekir. Bunun için hatırlarınızı bundan dört dört buçuk yıl öncesine çevirmek istiyorum İzmir rıhtımından yüce vatanımıza saldıran Yunan ordusu, Balıkesir’in güneyine kadar gelmişti. Arkadaşımız Kazım Paşa, kendisine katılan vatansever, özverili bir avuç kahramanla bu düşmanın karşısında cephe oluşturmuştu. Onun kuzeye, doğuya yayılmasına özellikle kıymetli Bursa’mızı çiğnemesine engel olmaya çalışıyordu. Fakat henüz İstanbul’da halife ve padişah ünvanıyla oturan kişi, tacını ve tahtını koruma hülyasıyla düşmanlarla birleşmişti. Fazla olarak onların Türk vatanını çiğnemesini, Türk milletini esir etmesini kolaylaştırmak görevini de üzerine almıştı. Bu amaçla Anzavur gibi rütbesizlere, rütbeler, paralar, araçlar vererek Karasi’de millet cephesini arkadan vurmağa görevlendirdi. Topladığı birtakım değersiz kimseleri halife ordusu adı altında İzmit’e çıkardı. Milleti düşmana esir olmağa kışkırttı. Memleket ve milleti kurtarmağa çalışanları idama mahkûm etti. Yunan uçaklarıyla millete fetvalar yağdırdı.
Baştan, arkadan ve içeriden gelen bu saldırılar, ihanetler, bozgunculuklar; dış düşman karşısındaki kuvvetlerimizden birçoğunu ayırttı. Milleti kalbinden hançerlemeği hedefleyen bu cinayetler, her türlü tehlikelerin üstündeydi. Her şeyden önce buna yönelmek zorunluydu. Halife ve Padişah ihanetinde başarılı olmuştu, millî cepheyi zayıflatmış, birçok sinirleri gevşetmişti.
Düşmanlar bu fırsatı kaçırmadılar; taarruz ettiler, yürüdüler, birçok güzel şehir ve kasabalarla beraber bu yeşil yurdu da çiğneyip geçtiler. İşte bu şekildedir ki, Bursa ve Bursalılar iki seneden fazla devam eden korkunç, uğursuz felâkete, esirliğe düştüler.
Bu felâketten ne kadar kan ağladığımızı ve onu bir an önce yok etmek için vicdanlarımızın ne kadar sızladığını anlatamam. Fakat ne çare ki, üzerimize saldıran halife ordusu adı altındaki anlayışsız sürüleri yok etmek, halifenin millet içinde yer yer tutuşturduğu bozgunculuk ve ayrılıkçılık yangınlarını bastırmak ve ondan sonra da vatanımızın en şenlikli yerlerini eline geçirmiş olan kuvvetli bir düşman ordusunu denize dökecek kadar kuvvetlenmek ve hazırlanmak ihtiyacındaydık. Birçok zor evrelerden sonra Türk milleti, içeride huzuru sağlamada başarılı oldu ve düşman ordusunu denize dökmek gücünü de buldu. Artık ondan sonra bir an bile durmaksızın güzel Bursa’yı ve düşman elinde bulunan bütün yüce vatan parçalarını kurtarmak kararını uyguladı.
Arkadaşlar! Türk orduları düşman ordusunun gerçek kuvvetlerini Karahisar yakınlarında yakalayabilecekti. Onun için Bursa’yı elinde tutan, Bursa yollarını kapayan düşman kuvvetlerine sıra, biraz sonra gelecekti. Gerçekten Afyonkarahisar-Dumlupınar-Altıntaş üçlüsü içinde iki tarafın ana kuvvetleri çarpışırken; Gemlik, İznik gölü, Bilecik hattında düşmanın desteklenmiş olan on birinci tümeni, Halit Paşa yönetimindeki Kocaeli grubumuz ve Eskişehir’de bulunan üçüncü, onuncu ve bağımsız tümenleryle, Şükrü Naili Paşa kumandanında bulunan üçüncü kolordumuz başlangıçta yalnız tesbit etmek görevini almışlardı.
Büyük Meydan Savaşı’nın başarıyla beliren ve süren ilk günlerinden sonra 28 Ağustos günündeydi ki, meydan savaşı sahasında bir atlı tümenimizi, bir gün sonra da birinci piyade tümeniyle Büyük Millet Meclisi koruma taburunu Kütahya-İnönü yönünde düşmanın Eskişehir grubu gerisine gönderdik. Bu kuvvetlerimiz düşmanın Eskişehir grubundan ayrılıp batıya yürüyen bağımsız tümenine, Kütahya’nın kuzeyinde rastlayarak onu yendikten ve perişan ettikten sonra yollarına devam ettiler ve Eskişehir’den sökülen düşmanı izleyen üçüncü kolordumuzla İnönü yakınında birleştiler. İnönü bölgesinde durmak isteyen düşmana hep beraber taarruz ederek yendiler. Geri dönen düşman tekrar Karaköy sırtlarında yerleşti. On birinci tümenlerin cephesini uzatmış oldu. Artık Kocaeli Grubu da kahramanca harekete geçmişti. Üçüncü kolordumuz, bütün kuvvetiyle Karaköy sırtlarına saldırırken; Kocaeli Grubu komutanı da kendi yönettiği özel bir müfreze ile Gemlik ile İznik gölü arasındaki dar alanda düşmanı şiddetli saldırılarla sıkıştırarak Karaköy’e kadar uzanan düşman cephesinin geri hattını tehlikeye sokuyordu. Sonunda bütün bu cephede geri dönmeye zorunlu kılınan düşman, öteden beri kazanmış olduğu Kazancı sırtları ve Gemlik hattındaki sağlam yerlerine çekildi. İzleyen kuvvetlerimiz bu yerlerde bile düşman üzerine atıldılar. 9 Eylül günü asıl ordumuz İzmir’e girerken buradaki kuvvetlerimiz de, düşmanın son sağlam yerlerinde 3’üncü, 10’uncu, 11’inci tümenlerini yenip perişan ederek, onları Bursa ovalarında izlemeye başladı. Artık Bursa kurtulmuştu. Fakat Türk orduları, Bursa ve Bursalıları ve daha nice kıymetli şehir ve kasabalarımızı ve oradaki kardeşlerimizi ezen, onlara işkence eden bu düşmanı bu kadarla bırakamazdı. Onun için 10 Eylül akşamı Bursa’yı tamamen kurtardıktan sonra çekilen düşman tümenlerinin durmadan peşine düştü.
Düşmanın on birinci tümeni, gemilerle gelmiş bir yedek alayı ile beraber başlarında komutanları olduğu halde Mudanya’da esir edildi. Üçüncü ve onuncu tümenleri de Kapudağı yarım adası boğazında yakalanarak hemen hemen tamamen yok edildi. Ancak bunların arta kalanları orada bekleyen gemilerine zorla can atabilmişlerdi.
İşte böylece Bursalılar iki sene kendilerine eziyet eden işgâlcilerin, saldırganların düştükleri cezayı gözleriyle görerek kurtuluş gününe ulaşmış oldular.
Efendiler, bu kurtuluş gününü size tebrik ederken bu dağlarda, bu ovalarda kanlarını döken şehitlerimizi ve vatanları için, milletleri için sıkıntı ve zahmet bilmeyen kahraman gazilerimizi saygıyla anarım.
Saygıdeğer Bursalılar!
Kederlerin, felâketlerin son bulduğuna işaret olan bu kurtuluş bayramında bu güzel beldeyi, bu verimli bölgeyi Türk Cumhuriyeti’nin büyük uygarlık merkezlerinden biri durumuna getirmek için üzerinize düşen görevin ne kadar büyük, ne kadar çaba ve özveri gerektirdiğini de söylemek isterim.
Arkadaşlar! Nilüfer çayı ve onunla birleşen birçok derelerle sulanan ovasıyla, iki bin beş yüz metre boylu dağının buzlu ve büyüleyici görüntüsüyle her türlü yükselişe aday olan bu verimli ve aydınlık memleket mutlaka hak ettiği uygar yere ulaştırılmalıdır.
Efendiler! Bursa tarım memleketidir, sanat memleketidir, ticaret memleketidir, şifa memleketidir. Bursa, sahip olduğu doğal güzellikler ve mükemmellik ile rahat ve şenlikli bir memlekettir. Fakat saygıdeğer kardeşler! Bilelim ve açıkça söyleyelim ki Bursa bugünkü haliyle boşa harcanan yüzyılların ve bu yüzyıllarda uğradığımız kötülüklerin izlerinden başka bir şey değildir. Bu kıymetli belde henüz övüncü ve mutluluğu gerektiren önemli bir şey göstermiyor. Onun için tekrar etmeliyim ki memleketin istediği uyanıklılık ve ona göre çaba gösterme derecesi büyüktür.
Bununla beraber ey özverili ve memleketi seven saygıdeğer Bursalılar! Siz cumhuriyetin ayrılmaz uygarlık ve yenilenme yolunda yüksek eserler meydana getireceksiniz. Böylece Türk Cumhuriyeti’ni her gün daha çok destekleyen ve sağlamlaştıran unsurların sürekli ileri saflarında bulunacaksınız. Bundan asla şüphe etmiyorum.
Arkadaşlar! İnkılâbımız Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğuna kefildir. Bize düşen onu anlayarak ve takdir ederek çalışmaktır.
Kaynak: Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, 14.09.1924